Gazze, son yılların en zor dönemlerinden birini yaşarken, bu bölgeden gelen trajik haberler dünya gündemini meşgul etmeye devam ediyor. 2023 yılında Gazze'de işgalci güçler tarafından vurulan ve hayatını kaybeden foto muhabir Fatma'nın geride bıraktığı tanıklıklar, savaşın dehşetini ve insana dair geçerliliğini sorgulayan derin bir sesi ortaya koyuyor. Fatma’nın son sözleri, sadece bir gazetecinin değil, aynı zamanda bir insanın savaşın ortasında duyduğu çaresizliği ve cesareti yansıtan bir öz ve deprem niteliğinde. "Öleceksem gürültülü bir ölüm olsun" diyerek, hayatı boyunca yaşadığı injustisyi başkalarına duyurmanın bir yolu olarak savaşın gerçekliği ile yüzleşti.
Fatma, genç yaşta gazeteciliğe adım atmış, özellikle savaş bölgelerindeki insan hakları ihlallerini belgelerken sergilediği cesaretle tanınmış bir foto muhabiriydi. Gazze’nin zorlu koşullarında, her gün insan hikayelerini, hayata tutunmak için mücadele eden insanların gözlerini ve ruhlarını kareye alıyordu. Savaş, onun lensi aracılığıyla dünyaya aktarılırken, insanlığın en derin ve çürümüş yanlarını gözler önüne seriyordu. Her çekiminde, sadece anın değil, geçmişte yaşanan acıların da yankılarını taşıyordu. Gazze’deki çatışmaların ortasında, her an bir hedef olabileceğinin farkındaydı fakat cesaretini asla kaybetmedi.
Fatma’nın fotoğrafları, silahların sesini bastıran hayat dolu anlar ile başlamakta; hemen ardından gelen ölüm, yıkım ve kayıplarla birleşiyordu. Onun amacı yalnızca bir muhabir olarak belgeliyordu; aynı zamanda bir insan olarak bu acıları duyurmak ve bu mücadelede ses olmasıydı. Her ne kadar kendi hayatı tehlikede olsa da, maalesef geleceğini belirleyecek olan bu trajik son, onu daha da belirgin ve önemli bir sembol haline getirdi.
Fatma’nın hayattayken paylaştığı son sözleri, onun savaşın dehşetini ve acısını ortaya koyan birer tanıklık niteliğinde. “Öleceksem gürültülü bir ölüm olsun” ifadesi, savaşın gerçek yüzünün yanında, insanların yaşamak için, özgürlük için verdikleri mücadelenin acısını ve hüsranını simgeliyor. Bu vahim durum, sadece Fatma'nın değil, savaşın gölgesinde yaşayan milyonlarca insanın ortak sesi. Gazze'deki fotoğrafları ve geçmişindeki öyküleri ile tüm dünyaya seslenmişti. Her fotoğraf, her anı, savaşın getirdiği travmayı haykırıyordu.
Fatma'nın ardında bıraktığı tanıklıklar, sadece bir bireyin hikayesi değil, aynı zamanda bir toplumun, bir coğrafyanın o yıkıcı savaşta karşılaştığı insanlık hali. O, yaşananları herkesin görmesi gerektiğini biliyordu ve bu bilincin ışığında, hayatını tehlikeye atarak, insanlığı ve gerçekleri dünyaya aktarabilmek için mücadele veriyordu. Gazze'deki tüm bu mücadeleler görmek ve anlamak açısından son derece önem arz ediyor. Sadece bir savaş muhabiri değil, aynı zamanda bir kadın, bir insan olarak yaşamını gözler önüne seren bu özel birey, savaşın nasıl bir vicdan azabı olduğunu kerelerce gösterdi.
Fatma’nın hayatı, savaşın ve insanlığın karşılaştırmalı bir tarihi gibidir. Onun defteri, tüm acıların yanı sıra umut taşıyan sayfalar ile dolu. Hayatını bu davaya adamış bir kamera arkası çalışanı olarak, sadece anımsanan bir isim olmanın ötesine geçiyor. Aslında o, toplumun sesi olmaya çalıştı ve şu an, o anıların arkasındaki kadın tamamen gözler önüne seriliyor. Savaşın gaddar yüzü, Fatma'nın varlığıyla birleştiğinde, en çaresiz anlarda bile bir umut ışığı doğabiliyor. Onun görüş açısında gözden kaçan, sadece toplumsal bir sorun değil, bireysel acılardır.
Ölecekse gürültülü, ama bir şekilde dönüştürücü bir ölüm olsun diyebilen Fatma, savaşın ve insanların acısını ortaya koyabilmiş cesur bir kalem. Bu tür trajik olaylar, yaşamları şekillendirirken, aynı zamanda insana dair umut ve cesaretin sembollerini doğuruyor. Geride kalanların azmi ve sağ kalanların cesaretleri, her daim savaşın gerçeğinde daha çarpıcı bir anlam kazandırıyor. Unutulmamalıdır ki, savaşın gölgesi altında bile, umut ve insanlık halleri için bir kapı açılabilir. Fatma'nın hikayesi burada sona ermiyor; aksine, birçok insana esin kaynağı olmaya devam ediyor.